18 Temmuz 2010 Pazar

DEVLET BABA

Yapılan bir ankete göre halk işsizliğin baş sorumlusu olarak hükümeti (58,4) gördü. Ve halk işsizliği çözecek (73,5) olan hükümettir dedi.

Ve baba siyaset sahnesinden çekildi. Siyasi liderlere baba yakıştırması neden yapılır? Babanın temsil ettiği değerler vardır. Aç olduğumuz zaman bizi onun kazançları doyurur. Parasız kalırsak bizi evine alır ve cebimize para koyar. Ezilirsek arkamızdadır. Ne yaparsak yapalım veya ne dersek diyelim her zaman bize açacak kolları vardır. Her ne kadar bu devirde babana bile güvenme dense de güvenilecek birkaç kişiden biridir babalar. İşte tüm bunlardan dolayı kurtuluş arayan bebekler gibi siyasileri baba yaparız. Sadece baba yapmakla kalmaz bazen ilahlaştırırız farkında olmasak bile. Tüm söyledikleri kanun haline gelir ve en güvenilir insan odur. Yalan söylemez, aldatmaz ve ne yaparsa yapsın bir şey biliyordur (kesinlikle bizim iyiliğimiz içindir). Kendine güvenini kaybetmiş insanların lider bulması zor değildir. Arkalarından ölüme gideceği ülküler (!) kendi liderlerini kendileri oluştururlar. Yeter ki bazıları iyi bir hitap sanatına sahip olsun. Bizler toplum olarak kendimize, aklımıza, inancımıza ve en önemlisi geleceğe dair güvenimizi kaybetmişiz. Oysa şairin dediği gibi her şey bizde saklı.

Osmanlı devleti zamanını karalamak için söylemiyorum o zamanlar halk padişahın kuluydu. Verilen kararlar sorgulanmaz ve ne yapılırsa yapılsın (kötü olduğu düşünülse dahi) ses çıkarılmazdır. Belirli kesimlerin devlet yönetiminde söz hakkı vardı ve köylü sınıfı durumu en kötü olan kullardı. Bu derinlik gerileme döneminde daha iyi anlaşılır. Devlete sadakati tekrar sağlamak için nice ideolojiler ortaya atıldı ve hepsi birlik ve beraberliği sağlamak amacı güdüyordu. Uygulamalar değişti, ideolojiler değişti ama sonuç değişmedi. Günümüzde dahi bu kulluk bilincinin etkilerini ağır bir şekilde görüyoruz. Sanki maaşını verenler değilmişiz gibi en aşağı bir memurun önünde el pençe duruyoruz. Öyle serbestlikler tanıyoruz ki rüşvet almakta çok kolay ihalelere fesat karıştırmakta. Ve bu yapılan tüm haksızlıklardan sorumlu olan basit veya yetkisiz memurlar değil yüksek maaş alan yönetici makamlarını işgal edenler. Yapılan onca haksızlığa ve hırsızlığa ses çıkarmamak en irrasyonel karardır. Verilen kararların yöneticilerden çıkması demek zaten onaylanacağı garantisini de birlikte getirir. Atanma, yükselme ve en önemlisi onaylanma için bu kararların arkasında delice durmak ne kadar doğrudur bilinmez.

Kumanda ekonomi sisteminde verilen kararlar sadece işletmeleri değil tüm halkı ilgilendirir. Yapılan bir yanlış sarmal bir etki ile zarara dönüşürse yük vergi verenlerden başkasının sırtında değildir. Ama o kadar güvenilir ki verdikleri kararlara devam etmesine destek olmakla kalınmaz en açık savunucusu haline gelirler. Çünkü o insanlar hata yapmayı kendilerine yediremezler ve haksız olmak büyüleyici karizmasının çizilmesidir. Piyasa ekonomisinde ise sorumluluk ve insiyatif girişimciye aittir. Yapılan hataların veya zararların yükünü halk değil girişimciler çeker. Kaynaklar israf olmaz çünkü eskisini devralacak yeni işletmeler her zaman mevcuttur. Zarar eden bir işletme bile bile devam ettirilmez. Yapılan hatalara dibe vurulana kadar ısrar etmek yerine başka taktikler uygulanır. Kumanda ekonomisinde gereksiz ve fazla çalışan yoğunken piyasa ekonomisinde işi bilen yeterince eleman çalıştırılır. Kumanda ekonomisinde atama , yükselme ve işe alma adam kayırma ile olurken piyasa ekonomisinde liyakat usulü kullanılır. Kumanda ekonomisin aşırı şişmesinden dolayı ekonomi batarken (Yunanistan) piyasa ekonomisinde devlet değil halk kazanır (özgürlükler, ekonomik rahatlık, gelişme).

Daha liberal bir ekonomi kısa dönemlik sorunlara neden olsa da uzun dönemde kalıcı çözümler sunacaktır. Devletin ekonomide ki ağırlığının çekilmesi ve sadece yasal düzenlemeler ile düzenleyici bir rol oynaması piyasa ekonomisinin işleyişi için gereklidir. Dikkat edilirse gelişmiş ülkelerde sokak olayları veya çatışmalar olmazken gelişmemiş ülkelerde iç savaşa varan olaylar görülmektedir. Baskı, zulüm ve gözyaşının olmadığı bir ülke olmak için ekonomiden siyasete kadar tüm değişkenler özgürleştirilmelidir. Başlangıç noktası eğitimin özgürleştirilmesi şeklinde olmalıdır. Özgüven kazandırılamayan gençlik yönetilmeye ihtiyaç duyacaktır. Ve bu öyle bir yönetim olacak ki ne liyakat ne de samimiyet aranacaktır. Aşamalar hızla aşılacak yöneticiler ilahlaştırılacak ve en korkuncu ise kurtarıcı olarak görülecektir. Gözlerinin önündeki perdeler kaldırılsın ve görülsün ki ne babalara ihtiyacımız var ne de ilahlaştırılmış yöneticilere.

İşsizliğin çözülmesi için;

Devlet ekonomi yönetiminden elini çekmeli,
Devletin görevi teşvik, düzenleme, kontrol şeklinde olmalı.
Yapısal sorunlara tepkisel değil sistemli bir şekilde yaklaşılmalı,
Çiftçilerin aracılar arasında ezilmemesi için kooperatifleşme kolaylaştırılmalı (destek)
Tarımsal gerilemeyi tersine çevirecek önlemeler alınmalı
Ar-Ge çalışmaları desteklenmeli ve ayrılan pay arttırılmalı
Bankacılık sistemi kredi verebilecek hale getirilmeli
Kalifiye eleman yetiştirecek şekilde eğitim sistemi tekrardan yapılandırılmalı

İşsizliğin baş sorumlusu ne hükümet veya devlet nede çözüm yeri devlettir. İşsizlik bir toplumsal sorundur ve devletin kaynakları dahi bu sorunu çözecek güçte değildir. Hatta devletin müdahaleleri sorunu daha bir içinden çıkılmaz hale getirmekten başka bir işe yaramayabilir. Çözüm daha özgür daha demokratik ve kendine güvenen Türkiye halkında gizlidir. Halkımızın ne babalara ihtiyacı var nede ilahlaştırılmış yöneticilere.

HAKAN UZUN

2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hakan UZUN